Graffiti
Graffiti’nin Tarihi: Graffiti’nin başlangıcına dönmek için taa eskilere, çok eskilere gitmek gerek. Eski Mısır’da yolculuğa çıkanlar geçtikleri yerlerin duvarlarına adlarını ya da resimlerini çizerek iz bırakırlarmış. O zamanlar adı bu olmasa da işte size ilk graffiti. İnsanoğlu Mısırlılar’dan bu yana geçtiği yerlere imzasını bırakmaya devam etmiş. Duvara yazı yazma, insanın şehire, dışarıya kendinden bir iz bırakma isteğinin bir uzantısı elbette. Ve insanların yaşam mekanını sadece güzel eviyle sınırlamayıp, sokakları da yaşam mekanı olarak gördükleri ülkelerde graffiti sanatı çok daha yaygın. Bizde ise ara sokaklarda rastlanınca şaşırtan tek tük graffitinin dışında pek fazla bir şey olmamasının deşmek istemeyeceğimiz nedenleri vardır. Sık sık rastladığımız, genelde kırık bir Türkçe’yle yazılmış “buraya çöp döken eşektir!” türü uyarı yazılarını da graffitiden saymıyoruz.Günümüzdeki Graffiti’nin Doğuşu:Gelelim şimdi bildiğimiz haliyle graffitinin çıkış yeri olan Amerika’ya. Konumuz hip hop kültürü ama graffiti sanatı 60′lı yıllarda iki ayrı grup tarafından kullanılan bir yöntemdi. Politik gruplar görüşlerini belirtmek için, sokak çeteleri ise hükmettikleri bölgeleri belirleyip herkese duyurmak için sokak duvarlarına imzalarını bırakmaya başladılar. Coolbread ve Cool Earl adında iki genç isimlerini duyurmak ve kamuoyunda ilgi çekmek için bombing (bombalama) diye de bilinen şehrin tüm duvarlarına isimlerini yazma işlemini ilk uygulayan iki kişi.Graffiti’nin şehir duvarlarından metrolara, yani underground’a inmesi ise ulak olarak çalışan ve bu sebeple sık sık metroyla yolculuk eden TAKI-183 takma adıyla tanınan Yunanlı bir gencin oradan oraya haber taşırken sprey boyalarla metroların üzerine adını yazmasıyla başlamış. TAKI bu gencin adı yerine kullandığı bir kısaltma, 183 ise yaşadığı caddenin adıymış. Çoğu metro istasyonunda rastlanan bu ad herkesin ilgisini çekmiş. Benzerleri olan JULIO 204, FRANK 207 ve daha birçoğu metrolara isimlerini ilgi çekecek şekilde yazmaya başlamışlar. Bu isimler çoğaldıkça, rekabet ortamının zorunluluğu olan farklı olarak öne çıkma arayışları da başlamış. En ilgi çekici, en renkli yazı biçimini kullanarak adını yazma uğraşı ortaya yepyeni stiller çıkarmış. Ve böylece tag adı verilen graffiti yazarı imzasına semboller, ilgi çekici resimler eklenmeye başlamış. Zamanla kullanılan harflerin boyutları büyümüş, harflerin içi desenlerle süslenmeye başlanmış, yaratıcılık sınır tanımamış. Şehrin her yerini kafasına göre boyayan bu anonim sanatçılar medyanın da ilgisini çekmiş çekmesine ama haklarında en fazla bir iki yazı yazılmış, geçilmiş. Graffiti bir üniversite öğrencisinin ilgisini çekene kadar, underground sanatçılar tarafından icra edilmeye devam edilmiş. Hugo Martinez adlı öğrenci, graffiti’deki potansiyeli fark edip, United Graffiti Artists derneğini kurmuş ve graffiti örneklerini bir sergide sanatsever kitlelere sunmuş.Graffiti’nin Hip Hop ile Alakası:Graffiti’nin hip hop kültürünün bir parçası olmasın nasıl açıklıyoruz peki? Bu graffiti yazarlarının çoğunluğu gettolarda yaşayan siyah ve Latin kökenli gençlerden oluşmaktaymış. Geçen yazımızda bahsettiğimiz gizli hip hop partilerine katılan gençler bu ambiyansı sokağa taşıyıp kendilerini göstermek için her yere imzalarını atmaya başlamışlar. Graffiti evlerde saklı kalmayıp tüm şehre yayıldığı için hip hop’un yayılmasında ve tanınmasında en etkili yol olmuş.
Graffiti’nin ilgiyi kendine çekmek ve sesini duyurmak için etkili bir yol olduğu anlaşılınca, duvarlara, metrolara yazılanlar sadece tag’lerle sınırlı kalmamış; graffiti adeta içini dökerek yaratıcılığını sergilemenin yolu olmuş. Gerçekten de graffiti’nin yoğun olarak uygulandığı şehirlerde her duvarda bir sanat eserine rastlamak mümkün. Tabii Amerika’da graffiti’nin şehir düzenini ve göz zevkini bozduğunu düşünenler de var. Bir graffiti eserinin ömrü bu sebeple çok uzun olamıyor ama silinenin yerine çok kısa zamanda bir yenisi ekleniyor. Şehir aktivizminin önemli bir parçası olan graffiti hala bir sanat dalı olarak kabul edilmiyor ama bu graffiti sanatçılarının pek de umrunda değil. Onlar kendi gruplarını kurup anonim kalmaya devam ederek izlerini şehrin muhtelif yerlerine bırakmaya devam ediyorlar. Graffiti çevrelerinde tanınmak ve isim yapmak için öncelikle işin erbaplarıyla tanışıp onların yanında çömezlik yapmak gerekiyor. Bu grupların içinden yetişip yavaş yavaş adını duyurmaya başlayanlar da kendi gruplarını kuruyorlar. Hatta dünyanın dört bir yanından graffiti sanatçıları, ünlülerle tanışmak ve onları iş başında izleyip feyz almak için Amerika’ya, graffitinin anavatanı Bronx’a geliyormuş. Çoğumuzun bu sanat eserlerini canlı görme şansı yok ama internette dünyanın her yerinden graffiti örneklerini içeren devasa siteler mevcut. Bizim önerilerimiz ekosystem ve B-Boys. Sonuncusunda sadece graffiti değil, genel olarak hip hop kültürüyle ilgili bol faydalı bilgi, hip hop sampleları, linkler ve de duvarlara yazmak için yeterli tesisatı olmayanlara teselli olarak graffiti fontları mevcut.
Biz buradan Bronx’a ve hip hop bağlantımıza geçiş yapalım. Graffiti harflerinin DJ’in ses sisteminden çıkan ritimin uyumuyla salındığını, hareketliliklerini buradan aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tıpkı partilerde dans esen B-Boy’ların bedenleri gibi.